

BULUŞMA 95
İnsanlık tarihine bakarsanız, endüstri dönemin-
den önce, yani yaklaşık 150 yıl öncesine kadar biz
zaten böyle yaşıyormuşuz. Endüstri dönemi ile kendi
zamanımızı para için satıp, önemli şeyleri emekli ola-
cağımız senelere erteleme zihniyetini benimsemiş ve
hiç sorgulamamışız.
Sonuçta, geçici olarak, hepimiz çok sevmediğimiz
işlerde çalışmak zorunda kalabiliriz. Ama uzun dö-
nemde hayatımıza anlamlı uğraşıları iş olarak, iş
kurarak sokamıyorsak da, en azından zaman ayırıp
hobi olarak entegre edebiliriz diye düşünüyorum.
Sadece emeklilik ve hafta sonları için yaşamak, ben-
ce insanlara göre değil. Ben ABD’de başlayan yeni bir
akımı takip ediyorum. Son derece akıllı ve insancıl li-
derler sayesinde, artık, iş ve kişisel keyiflerin bir arada
yaşanacağı bir döneme doğru gidiş var. Bu 150 senelik
sistem bir 150 sene daha gitmeyecek kanısındayım.
Bu yüzden, şu anda sevmediğiniz bir işten para
kazanmaya devam ederken, yaşınız ne olursa olsun,
sevdiğiniz şeyleri öne çıkaran bir ikinci plan üzerinde
çalışıp, bir gün o plana geçebilirsiniz.
Yeter ki, hayatınızdan, işinizden memnun değilse-
niz ‘Başka bir alternatif var mı?’ diye sorgulayın. Ne-
yin sizin için en önemli olduğunu bilmek çok önemli.
Mümkün olduğu kadar bu önceliklere ve sizin hayatı-
nıza anlam katan şeylere göre yaşamak çok önemli.
Her şeyin bir bedeli var, tamamıyla öncelikleriniz
ışığında, siz hangi bedeli ödeyeceğinize karar verebi-
lirsiniz. Her gün, sevmediğiniz bir güne başlıyorsa-
nız bunun bedelini siz ödeyebilirsiniz: ‘Ben hastalan-
dım, mutsuz oldum, kendime saygımı yitiriyorum,’
demeye başlarsınız.
Zaten bugün ne kadar iyi olursanız olun, ne kadar
becerikli olursanız olun, artık ‘İşim 20-30 sene garan-
ti,’ dememiz mümkün değil. O yüzden sevdiğiniz işi
seçmek, bence, eskisi kadar büyük bir risk değil. Çün-
kü sevmeden çalıştığınız işiniz de, en az o kadar riskli.
Başka gerçeklerle, başka bir dönemde yaşıyoruz, kısa
bir hayatımız var. En azından onu ‘kendimiz için en
anlamlı hale getirmek en doğrusu,’ diye düşünüyorum.
Haftada 40-60 saat sevmeden geçirdiğimiz saatler,
hayatımızın çoğunluğunu oluşturuyor. ‘Bunu göz-
den çıkarmayalım, en azından alternatifleri araştıra-
lım,’ diyorum.
Şirketlerin hümanist değerlere hitap etme-
sinin önemine vurgu yapıyorsunuz. Bunu biraz
açıklayabilir misiniz?
Ben, 2010 senesinde, danışmanlık şirketimi kur-
duğumda, tecrübemin olduğu pazarlama ve iş da-
nışmanlığını, kendi inandığım değerler çerçevesinde
yapmaya karar verdim. En eski ve artık işe yaramayan
yöntemlerle bu işlerin yürümediğinin, sonuç alınmadı-
ğının farkındaydım. Şirketlerin, herhangi
bir abartma, müşteriyi veya müşteri
adayını yanlış yönlendirme olmadan
satış ve pazarlama yapabileceklerini
anlatmaya ve uygulamaya başladım.
Şirket sahipleri ve yöneticiler
karşıma geldiğinde onlara kendi öz-
lerine dönmelerini önererek, önemli
bazı sorular soruyorum. Bu derin
soruların yanıtlarının, şirketin
pazarlama ve iş strateji planlarının
temelini oluşturduğuna inanıyo-
rum. Öyle bir dönemdeyiz ki, sosyal med-
ya sayesinde, herkes birbirini takip edebiliyor. Şirket-
ler ve markalar kendi çevrelerini yaratıyorlar. Herkes
saydamlık bekliyor. Tüketiciler, şirketin genel bilgileri
dışında, orada çalışanların ve yöneticilerin insan ta-
raflarını görmek istiyor. Tüketiciler, kar amacı gütmek
dışında, şirketlerin başka neler yaptıklarına ve sosyal
bilinçleri olup olmadığına dikkat ediyor. Yani, her şe-
yin başında, gerçek olmak ve insan olmak geliyor. Eğer
kendinizi, olduğunuzdan farklı göstermeye çalışıyor-
sanız, zaten herkes bunu anlıyor.
Pazarlama ve iş stratejisi planlarını, tamamıyla bu
açıdan ele alıp yapıyorum. Bunun dışında endüstri ça-
ğından bugünün paylaşımcı sürecine geçmek isteyen
şirketlere yardım ediyorum.
Bu süreci birlikte tanımlıyoruz. Benzer değişimleri
yapan şirketlerin nasıl daha başarılı olduğunu ve daha
çok kar yaptıklarını gösteriyorum. Bu gerçekten harika
bir değişim. Tek tek de olsa, büyük veya küçük birçok
şirket sahibi ve yöneticisi bu yeniliklere ilgi gösteri-
yor. Çok heyecan verici. Bazı şirketlerin çalışanlarına
insanlık dışı davranışlarına üzülüp sıkılmayı bırakıp,
değişimin bir parçası olduğumdan beri çokmutluyum.
İnandığım değerleri yaşarken, bir taraftan da başkala-
rına yardımcı olabilmek çok tatmin edici cidden. Bun-
ları, Türkiye’ye geldiğimde konuşmalarımda ve semi-
nerlerimde anlatmayı arzu ediyorum. İkinci kitabım,
bu konularla ilgili olacak.
Biraz da okul yıllarına gidelim. Üsküdar Ame-
rikan Lisesi size en çok ne kazandırdı?
Üsküdar Amerikan, öncelikle, hür düşünmeyi,
sorgulamayı ve dostluğu kazandırdı bana. Çok güzel
ve önyargısız bir ortamda büyüdük. Şahane arkadaş-
lar edindim. En yakın arkadaşlarım 37 senedir ha-
yatımda. Dünyanın neresinde olursak olalım, dost-
luklarımız bozulmadı. Hiç bencil olmadık. Her türlü
müzik, spor ve etkinliği, yani okuldaki faaliyetleri; o
günün Türkiye’sine göre çok şanslı olarak yaşadık ve
keyfine vardık. Çok şanslı olduğumuzu, büyüdükçe
daha çok anladık.